Okudukça, cahil olduğunuzu ve daha çok şeyler öğrenmeniz gerektiğini daha iyi anlıyorsunuz. Sanki dipsiz bir kuyu gibi indikçe derine, daha çok gidecek yolunuz olduğunu görüyor, ufkunuzu genişletiyorsunuz.
Okudukça, olayları daha iyi yorumluyor; farklı bir açıdan bakabiliyorsunuz. Hele tarihi incelediğinizde, olayların tekerrürden ibaret olduğunu keşfediyorsunuz.
Evvelce aldığım bir kitabı yeniden okudum. Okudun da ne öğrendin derseniz, tarihten alınacak çok ders olduğunu yeniden öğrendim.
Eski çağlardan günümüze kültürel, siyasal ve toplumsal olayları ekonomik boyutları ile irdeleyen bu kitabı Ersal Yavi yazmış. Kitabın adı “bir ülke nasıl batırılır”?
200 yıllık Avrupalılaşamama serüveninde rasyonel üretimi ve liberal ticareti geliştirmek yerine sürekli borçlanan; borsa ve para oyunlarıyla savurganlığı, rantiyeciliği, yolsuzluğu önleyemeyen; sonuçta Avrupa kapitalizminin tutsağı olan Osmanlı'nın iflasından günümüz Türkiyesi'ne kıssadan hisselerle, olayları anlatan bir kitap.
Diyor ki; Ersal Yavi “Borç Osmanlı yiğidinin kamçısıdır.”
Osmanlı Devleti paraya sıkıştıkça toplu para verenlere birkaç yıllığına kiraya vereceğim diyerek, sistemin temel direği olan Tımarlı Sipahilerin işlettikleri toprakları gasp ederek celalliği icat etti. Ardından gelen yağmalar, savaşlar, rüşvet ve suistimaller, sürekli hazineyi boşaltmaya başladı.
Vergiler ve alınan paralar savrulup gitti. Bu defa aynı topraklar bir defaya mahsus alınan paraya karşılık ömür boyu devretmeme modeliyle, devleti ve halkı soyan para babalarına verildi. Alınan bu paralar da savrulup gitti.
Zaten ağır olan vergilerin ardından alınan peşin vergiler, olağanüstü hallerde talep edilen “imdadiye” vergileri ve yüzlerce çeşit fon icat edildi. Hem para, hem hazine bonosu dedikleri baş belası “kaime” kâğıtları tedavüle sürüldü. Bu defa onur kırıcı ve güven sarsıcı da olsa zorunlu iç borç keşfedildi. Bu da yetmedi ve paralar yine savrulup gitti.
Bitmek bilmeyen savunma savaşları, dış rekabet ve borçlar; ekonomiye, altyapıya ayrılan akçeleri de yok etti. Köylü, esnaf ve halk vergi kolcularından kaçacak yer ararken, devlete olan güven yitirildi. Bir zamanlar Batı'yı fethe çıkan Osmanlı, bu defa yabancı finansman kuruluşlarının “mekruh” dediği paraya muhtaç olarak, bir daha içinden çıkamayacağı dış ve iç borç batağına girdi.
En verimli gelir kaynaklarını ipotek ettikleri bu borçlanma çıkmazında her alınan borç bir önceki borcun faizine bile yetmiyordu. Sonuçta 1875 mali iflas ilanı ve ardından borç veren Avrupa Finans kuruluşlarının oluşturduğu Dûyun-u Umumiye, imparatorluğun en verimli gelir kaynaklarına el koyuyordu.
Sonuç olarak; kamu maliyesi yönetimi becerilememiş, Osmanlı iflas etmişti.
Tarihi adeta tekerrür ettiren kısır döngüden ders alınamadı. Çözümler hep ertelendi, iyiler kendilerinden, kötüler başkalarından bilindi. Yüzyıllardır kemikleşmiş, gelenekçi doğu sistemi ile yukarıdan aşağıya yönetim sorgulanmadı. Köklü ekonomik ve yönetimsel arayışlarda geç kalındı. Son yıllarda bazı reformlar yapılmış olsa da ülkemiz gelişmiş ülkeler seviyesine çıkamadı.
Geçmişimizi doğru bilmiyorsak geleceği de doğru olarak göremeyiz.
Lütfen araştırın, okuyun, sonra da düşünün.
Geçmişte yaşananlarla, günümüz benzerliklerini keşfedin.
Kısır döngüden kurtulmak için önce farkında olmalıyız,
Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü içeren reformları uygulamalıyız,
Rasyonel ve verimli üretim ile dünya ticaretimizi geliştirmeliyiz.
Tarihimizi bilmeli ve geçmişten ders almalıyız.
Mehmet Ali BAYRAKTAR
mab@malibayraktar.com