Biliyorsunuz bir zamanlar 1 TL’ye bir milyon diyorduk. Bir milyonluk kâğıt para dünyanın en değersiz paralarından biriydi. Hatta dünyada, paramız alay konusuydu.
Bol sıfırlı rakamlar kasa işlemleri, muhasebe ve istatistik kayıtlarında, bilgi işlem programlarında ve ödeme sistemlerinde sorunlar yaratıyordu. Bol sıfırlı rakamlar, fiyat etiketlerinden benzin pompaları ve taksimetrelere kadar günlük hayatın birçok alanında sıkıntılara neden oluyor, psikolojik olarak da insanları yoruyordu.
1 Ocak 2005 tarihinde paradan altı sıfır atıldı ve 1 milyon, 1 Yeni Türk Lirası oldu. Yeni 1 Türk Lirası piyasalara verildiğinde 1 Amerikan Doları 1,34 TL idi. Bugünlerde ise 1 Amerikan doları 3,60 TL civarında. Demek ki 12 yılda Türk Lirası 3 kat değer kaybetmiş.
Türk Lirasına itibar kazandırma konusunda ne yazık ki pek başarılı olamamışız. Buna karşın hükümetin Türk Lirasını uluslararası piyasalarda ve serbest bölgelerde kullanılması konusunda çalışmaları sürüyor. Parayı itibar kazandırmak öyle kolay olmuyor.
Tarih kitaplarını okuyarak günümüz olayları ile mukayese etmek ve onları yorumlamak benim haddime değil. Böyle bir özentim ve çalışmam da yok. Ancak Şevket Pamuk’un “Paranın Tarihi” adlı kitabını okuyunca günümüz olaylarını geçmiş ile mukayese etme şansı buldum. Kitaptan edindiğim bilgilere göre;
Osmanlılar ilk başlarda para olarak gümüş ve bakır sikkeler kullanıyorlardı. Osmanlılar tarafından da darp edilen Venedik dukası gibi yabancı sikkelerdi. Dolayısıyla altın-gümüş ve gümüş-bakır karışımlarına göre Osmanlı sikkelerinin değerleri yabancı altın sikkelere göre belirleniyordu. Osmanlı sikkeleri ile yabancı sikkeler arasındaki değişim oranı piyasada belirleniyordu.
Kısacası bugün de uyguladığımız serbest ve dalgalı kur sistemi geçerliydi. Devlet vergi toplarken kendi belirlediği kurlardan tedavüldeki sikkeleri kabul ediyordu. Başlarda devletin ilan ettiği kurlarla piyasa kurları arasında çok bir fark yoktu.
Daha sonra işler biraz karışmaya başlıyor. Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı İmparatorluğu merkezileşme ve müdahalecilik dönemine geçiyor. Osmanlılar bu dönemde paranın değerini düşürmenin faydalarını öğreniyorlar. Sözlükte yer aldığı anlamıyla karıştırma, bir maddeye başka bir madde karıştırma yani tağşiş gündeme geliyor.
Osmanlı altın sikkesinin adı Sultanî. Sultanî, yabancı altın sikkelerle aynı değerde ve Fatih döneminde basılıyor. İmparatorluk genişledikçe uzun mesafeli ticaretin finansmanı için sultanî basımına ihtiyaç duyuluyor.
Sultanî’nin içerdiği altın miktarı uzun zaman sabit tutuluyor. Ancak işler bozulunca Osmanlılar Sultanî’yi de tağşiş etmeye başlıyor. Yani Osmanlı altın sikkesinin değeri yabancı altın sikkelere karşı düşürülmeye başlanıyor. Osmanlıların altın sikkesinin, altın miktarı yabancı sikkelere göre daha düşük tutuluyor. Böylece paranın değerini düşürerek ek gelir elde etmeye çalışıyorlar. Günümüz anlamıyla enflasyon yaratıyorlar.
Osmanlı döneminin en büyük tağşişleri ve enflasyon, merkeziyetçi bir padişah olan II. Mahmut döneminde gerçekleşiyor. Yeniçeri Ocağının kapatılmasıyla azalan toplumsal muhalefete paralel olarak savaşlar ve bütçe açıkları, tağşiş yoluyla finanse ediliyor.
O dönemlerde enflasyon şimdiki kadar hızlı değil. Koca bir yüzyılda fiyatlar dört kat artıyor. Oysaki günümüzde fiyatlar, 15 ile 20 yılda bir, dört kat artıyor…
Paranın tağşiş edilmesi yani değerinin düşürülmesi hikâyesi geçmişten günümüze kadar geliyor. Kitabı okudukça parayı daha iyi anlıyor ve çok ders çıkarabiliyorsunuz.
Okuduğum kitaptan çıkardığım en önemli ders şudur; Paranın değerinin korunması ne ile basıldığına değil, Paranın kimin tarafından basıldığına bağlıdır…
Tarih tekerrür ediyor…
Serbest ve dalgalı kur sisteminin uygulandığı son 10 yılda, Türk Lirasının değeri yine düşürülüyor. Gelecekte de paramızın değer kazanması pek mümkün gözükmüyor.
Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com