GEÇMİŞİ BİLELİM GELECEĞİ GÖRELİM (18.09.2018)

Kitaplığımı karıştırırken eski tarihli bir kitabı gördüm. Evvelce okumuş hatta köşemde yazmıştım. Bu defa bir kez daha baktım. Ekonomide kriz yaşanınca tekrar okudum, tekrar yazmaya karar verdim. Kitabın yazarı Ersal Yavi. Kitabın adı;“bir ülke nasıl batırılır”.
Yazar kitabında eski çağlardan günümüze kültürel, siyasal ve toplumsal olayları ekonomik boyutları ile irdelemiş. Okudukça, cahil olduğunuzu ve daha çok şeyler öğrenmeniz gerektiğini daha iyi anlıyorsunuz. Sanki dipsiz bir kuyu gibi; indikçe derine, daha çok gidecek yolunuz olduğunu görüyorsunuz.
Düşündükçe ufkunuzu genişletiyorsunuz. Okudukça, olayları daha iyi yorumluyor; farklı bir açıdan bakabiliyorsunuz. Hele tarihi incelediğinizde, olayların tekerrürden ibaret olduğunu keşfediyorsunuz.
Ersal Yavi; 200 yıllık Avrupalılaşamama serüveninde rasyonel üretimi ve liberal ticareti geliştirmek yerine; sürekli borçlanan, borsa ve para oyunlarıyla savurganlığı, rantiyeciliği teşvik eden, bu arada yolsuzluğu önleyemeyen, Avrupa kapitalizminin tutsağı olan Türkiye’yi, Osmanlı'nın iflasından AKP öncesine kadar, kıssadan hisselerle, bir ülkenin nasıl batırıldığını anlatıyor. 
Diyor ki; Ersal Yavi “Borç Osmanlı yiğidinin kamçısıdır.” Osmanlı Devleti paraya sıkıştıkça toplu para verenlere birkaç yıllığına kiraya vereceğim diyerek, sistemin temel direği olan Tımarlı Sipahilerin işlettikleri toprakları gasp ederek celaliği icat etti. Ardından gelen yağmalar, savaşlar, rüşvet ve suistimaller, sürekli hazineyi boşaltmaya başladı. Vergiler ve alınan paralar savrulup gitti. Bu defa aynı topraklar bir defaya mahsus alınan paraya karşılık ömür boyu devretmeme modeliyle, devleti ve halkı soyan para babalarına verildi. Alınan bu paralar da savrulup gitti.
Zaten ağır olan vergilerin ardından alınan peşin vergiler, olağanüstü hallerde talep edilen “imdadiye” vergileri ve yüzlerce çeşit fon icat edildi. Hem para, hem hazine bonosu dedikleri baş belası “kaime” kâğıtları tedavüle sürüldü. Bu defa onur kırıcı ve güven sarsıcı da olsa zorunlu iç borç keşfedildi. Bu da yetmedi ve paralar yine savrulup gitti.
Bitmek bilmeyen savunma savaşları, dış rekabet ve borçlar; ekonomiye, altyapıya ayrılan akçeleri de yok etti. Köylü, esnaf ve halk vergi kolcularından kaçacak yer ararken, devlete olan güven yitirildi. Bir zamanlar Batı'yı fethe çıkan Osmanlı bu defa yabancı finansman kuruluşlarının “mekruh” dediği paraya muhtaç olarak, bir daha içinden çıkamayacağı dış ve iç borç batağına girdi.
En verimli gelir kaynaklarını ipotek ettikleri bu borçlanma çıkmazında, her alınan borç bir önceki borcun faizine bile yetmiyordu. Sonuçta 1875 mali iflas ilanı ve ardından borç veren Avrupa Finans kuruluşlarının oluşturduğu Dûyun-u Umumiye, imparatorluğun en verimli gelir kaynaklarına el koyuyordu. Sonuç olarak; kamu maliyesi yönetimi becerilememiş, Osmanlı iflas etmişti.
Tarihi adeta tekerrür ettiren kısır döngüden ders alınamadı. Çözümler hep ertelendi, iyiler kendilerinden, kötüler başkalarından bilindi. Yüzyıllardır kemikleşmiş, gelenekçi doğu sistemi ile yukarıdan aşağıya yönetim sorgulanmadı. Köklü ekonomik ve yönetimsel arayışlarda geç kalındı. Son yıllarda da bundan farklı şeyler yaşandı mı? diyor, Ersal Yavi.
Yazdıklarımızı araştırın, okuyun, düşünün. Bugün bile büyük benzerlikler bulacaksınız. 
          Kısır döngüden kurtulmak için; önce farkında olmak, reformları uygulamak, rasyonel ve verimli üretim yapmak, insanları eğitmek, yeni ve modern bilgilerle donatmak, teknolojiyi üretmek, satmak ve ticareti büyütüp, geliştirmek gerekir.        
Geçmişimizi doğru olarak bilmek ve gerekli dersleri almak gerekir.
Geçmişi bilelim, geleceği doğru görelim.
                                           

Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com