BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK (01.05.2017)

Son dönemde Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gerginlik var. Avrupa Parlamentosuna sunulan son Türkiye raporu, ipleri daha da geriyor. Raporda, Avrupa Birliği kapısında yıllardan beri bekletilen Türkiye için dışlayıcı ifadeler sıkıntı yaratıyor.
Taraflar her ne kadar tansiyonu düşürmeye yönelik açıklamalarda bulunsalar da işlerin iyi gitmediği net olarak görülüyor.
Aslında Avrupa Birliği, Türkiye için önemli bir proje. Türkiye birliğe katılmak için yıllardan beri çalışıyor, emek veriyor, siyasal ve ekonomik alanda çaba gösteriyor. Fakat kendini bir türlü kabul ettiremiyor. Türkiye’nin önemli bir kısmı AB’ye girelim derken, bir kısmı da aykırı düşünüyor…
Ersel Yavi ve Necla Yazıcıoğlu Yavi, ‘‘Avrupa Birliği’nin Önlenemeyen Düşüşü’’ isimli kitabını günümüzden 13 yıl evvel yani 2004 yılında yayınladı. O tarihte kitabı satın alıp okuduğumda farklı bulmuş hatta şaşırmıştım.
Bu kitapta Avrupa Birliği’ne girmeye yönelik girişimleri övenlerin aksine farklı açıklamalara yer veriliyor, üstü örtülmek istenen gerçekler örneklerle anlatılıyor. 2004 yılında verilen demeçler, gazete yazıları bu kitapta yer alıyor. Okuduğunuzda belleğiniz canlanıyor, farklı bir bakış açısı görüyorsunuz. Diyor ki;
‘‘Tarihte birbiriyle en çok savaşan ülkeler Avrupa’dadır. Bunun nedeni çok açık. Ortaçağ’dan itibaren önce toprak kavgası sonra dünya paylaşımı kavgasıdır. Güçlü olanlar belirleyici, dayatmacı ve yok edici oldular…
Kitapta 2004 yılındaki gazete manşetleri ve yetkililerin beyanatları da var;
Verheugen (AB Türkiye Masası Sorumlusu):
“Türkiye 2013’ten önce üye olamaz. 
Türkiye’yi nasıl hazmedeceğimizin çaresinin de bulunması gerek.”
Rentlinger General Anzieger gazetesine verdiği demeçte:
“Türkiye için en iyisi tam üyelik dışında bir çözümdür. 
Türkiye üye olursa, AB’nin dış politikası ve yapısı büyük oranda değişir.’’
Alman Focus dergisine verdiği beyanatta:
“Türkiye için kesin bir evet, şartsız bir hayır arasında başka seçenekler de var."
Bir başka açıklamasında;
“40 yılda Türkiye’ye karşı hatalar yapıldı. Türkiye’ye karşı tutulmayacak sözler verildi. 
Türkiye genişleme raporuyla ilgili olarak üç ihtimal var:
1. Gelişmeler olumlu, görüşmeler başlasın.
2. Çalışmalar yeterli değil, ek süre verilsin. 
3. Bu şekilde devam etmek anlamlı mı? Yeni formül bulalım.”
Peki, Alman Dışişleri Bakanı Fısher 2004 yılında ne diyor?
“2005 müzakere tarihi için çok mantıklı bir tarih. AKP yeni bir parti. Uygulamalarını görmeliyiz. Zamana ihtiyacımız var. Sürenin uzaması Türkiye’nin lehinedir.’’
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2003 yılında Prag’da yapılan zirvede, 5 AB lideriyle görüştükten sonra:
“Avrupalılar AB konusunda Türkiye’ye içten davranmıyorlar. Özel görüşmemizde Türkiye için sıkıntı yok ancak başka ülkelerin engel olduğunu söylüyorlar. Engel denilen ülke liderine gittiğimde onlar da ‘‘Biz değil, başkaları engel diyorlar.”…
Gelelim bu güne;
‘‘Az gitmişiz, uz gitmişiz dere tepe düz gitmişiz, dönüp baktığımızda bir arpa boyu yol gitmişiz’’ sözü ilişkilerin kat ettiği mesafeyi çok iyi anlatıyor. Bugün geldiğimiz noktada; Türkiye ağzı ile kuş tutsa, Avrupa Birliği’ne giremez denilirken, AB’ye girmekten vazgeçelim taraftarları artıyor.  Kim kazanıyor, kim kaybediyor..?
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir şey yok…


Mehmet Ali Bayraktar
mab@malibayraktar.com